Bir gün o kadar zor bir duruma düşmüşler ki, kadıncağız
ellerinde kalan tek mal varlığını, Süt Beyazı isimli
ineklerini satmaya karar vermiş. Oğluna ineği pazara
götürüp satabileceği en
iyi fiyata satmasını söylemiş.
Delikanlı pazara giderken yolda tuhaf bir yaşlı adama
rastlamış. Yaşlı adam ineğe bir göz atmış ve
delikanlıya, “Bak çocuğum, bana bu ineği verirsen
karşılığında sana çok değerli şeyler veririm,” demiş.
Sonra cebinden beş fasulye tanesi çıkarmış.
“Fasulye tanesi mi?” demiş delikanlı tereddütle.”
“Ama
bunlar sihirli,” demiş yaşlı adam. Adam öyle deyince bu
iş delikanlının aklına yatmış ve fasulyeler karşılığında
Süt Beyazı’nı yaşlı adama vererek yaptığı değiş tokuştan
memnun, eve dönmüş.
“Anne!
Bak elimde ne var!” diye seslenip olanları anlatmış
delikanlı eve dönünce. Ama annesi ona çok kızmış.
Fasulye tanelerini dışarı, eline geçirdiği tavayı da
delikanlıya fırlatmış. Sonra da ceza olsun diye onu
odasına yollamış ve ona yemek vermemiş.
Sabah olunca delikanlı gözlerine inanamamış. Yatak odasının
penceresinden, dışarıda bir bitkinin hızla büyüdüğünü
görmüş. Bu ne bir ağaç, ne de dev bir ayçiçeğiymiş; göğe
doğru büyümüş sihirli bir sırık fasulyesiymiş. Delikanlı
hemen pencereden sarkıp sihirli fasulyeye tutunmuş ve
tırmanmaya başlamış.
Yarım
saat sonra kendini, her şeyin normalden daha büyük
olduğu garip bir ülkede bulmuş. Tarlaların ötesinde çok
büyük bir ev varmış. Delikanlı evin yanına gidip kapıyı
çalmış. Kapıyı bir kadın açmış.
“Yiyecek bir şeyiniz var mı?” diye sormuş delikanlı.
“Var,”
demiş kadın. “Ama dev kocam gelince ortadan kaybolman
gerek. Çünkü çocuklara hiç dayanamaz, onları hemen yer.”
Delikanlı tam bir şeyler yemek
üzere sofraya otururken dışarıdan birinin gür bir sesle
şunları söylediğini duymuş:
“Fee-fi-fo-fum,
işte
bir çocuk kokusu duydum.
Ölü de
olsa, diri de olsa güzeldir onları
yemek.
Kemiklerini öğütür, yaparım kendime ekmek.”
“Fırına saklan. Hemen!” demiş kadın delikanlıya. Sonra
da kocasına, “Ne çocuğu hayatım, dün kediye verdiğim et
parçalarının kokusunu aldın herhalde,” diye seslenmiş.
Yemekten sonra dev kese kese altınlarını saymaya başlamış.
Kısa bir süre sonra altın saymaktan yorulup uykuya
dalmış. Delikanlı saklandığı yerden çıkıp bir kese altın
almış. Keseyi sihirli fasulyesinden aşağıya atmış,
ardından fasulyenin sırığına tutuna tutuna aşağıya
inmiş. Annesi artık şanslarının döndüğüne bir türlü
inanamamış.
Ama
birkaç ay sonra ellerindeki tüm altınlar bitmiş.
Delikanlı tekrar sihirli fasulyesine tırmanarak devin
yaşadığı ülkeye gitmiş. Devin karısı bu kez ona kuşkucu
bir şekilde davranıyormuş.
“Geçen
gelişinde bir kese altınımız kayboldu,” diye iğnelemiş
onu. Ama yine de delikanlıyı içeri almış.
Çok
geçmeden dev çıkagelmiş. “Fee-fi-fo-fum,” diye bir şarkı
söylüyormuş. Bunu duyan delikanlı hemen yine fırına
saklanmış.
“Ne
çocuğu, hayatım,” demiş devin karısı. “Dün yediğin piliç
haşlamanın kokusunu duydun herhalde. Sen etli böreğini
yemene bak!”
Yemeğini bitirdikten sonra dev, karısına, “Kadın, bana
tavuğumu getir,” demiş. Karısı hemen tavuğu getirmiş.
“Yumurtla!” diye emretmiş dev ve delikanlının hayret
dolu bakışları altında tavuk altın bir yumurta
yumurtlamış. Tabii
delikanlı tavuğu da alıp evine götürmüş.
Delikanlı ile annesi böylece zengin olmuşlar. Ama bir
yıl sonra çocuk şansını bir kez daha denemeye karar
vermiş ve tekrar sihirli fasulyesine tırmanmış. Bu sefer
eve, devin karısına görünmeden girip, bir bakır
tencerenin içine saklanmış.
Dev
girmiş içeri. “Fee-fi-fo-fum,” diye başlamış yine
tekerlemesine.
“Eğer
bu yine o lanet olası çocuksa, fırına bak hayatım, kesin
oradadır,” demiş karısı.
Delikanlı orada değilmiş tabii
ki.
“Buralarda bir yerde, eminim,” diye gürlemiş dev, ama
karısıyla birlikte evin altını üstüne getirmelerine
rağmen onu bulamamışlar.
Bu
sefer dev yemekten sonra altın bir harp çıkarmış ortaya. “Söyle!”
diye emretmiş ve harp ninniler söyleyip onu uyutmuş. O
an delikanlı bu harpı her şeyden çok istediğini anlamış.
Horlamakta olan devin dizine tırmanmış, masaya atlamış
ve harpı kapmış.
“İmdat!” diye bağırmış harp. Delikanlı, sırtında harp,
masadan aşağıya atlamış. Dev peşine takılmış. Delikanlı
sihirli fasulyesini yarıladığında harp, “İmdat!” diye
bağırmış yine. Dev delikanlının peşinden sırık
fasulyesine atlamış.
Delikanlı aşağıya ulaşınca, “Anne! Çabuk
bir balta getir,” diye bağırmış. İkisi birlikte sihirli
fasulyeyi baltayla kesmeye başlamışlar. Bir süre sonra
sihirli fasulyeyle birlikte dev de yere düşmüş ve anında
ölmüş.
“Üf!”
demiş çocuk. “Az kalsın gidiyorduk!”
O günden sora delikanlıyla annesi zenginler gibi
yaşamışlar. Onlar söyledikçe tavuk altın
yumurta yumurtluyormuş. İnsanlar altın harpı dinlemek
için onlara para ödüyorlarmış. Delikanlının güzel bir prensesle
evlendiği de söyleniyor. Kim bilir belki de gerçekten
evlenmiştir. |