Sonunda
kocası kadının bu durumundan öylesine endişelenmiş,
öylesine endişelenmiş ki, tüm cesaretini toplayıp
yandaki evin bahçe duvarına tırmanmış, bahçeye girmiş ve
bir avuç marul yaprağı toplamış. Ancak, o bahçeye girmek
büyük cesaret istiyormuş, çünkü orası güçlü bir cadıya
aitmiş.
Kadın
kocasının getirdiği marulları afiyetle yemiş ama bir
avuç yaprak ona yetmemiş. Kocası ertesi günün akşamı
çaresiz tekrar bahçeye girmiş. Fakat bu sefer cadı
pusuya yatmış, onu bekliyormuş.
“Bahçeme girip benim marullarımı çalmaya nasıl cesaret
edersin sen!” diye ciyaklamış cadı. “Bunun hesabını
vereceksin!”
Kadının kocası kendisini affetmesi için yalvarmış
cadıya. Karısının bahçedeki marulları nasıl canının
çektiğini, onlar yüzünden nasıl yemeden içmeden
kesildiğini bir bir anlatmış.
“O
zaman,” demiş cadı sesini biraz daha alçaltarak, “alabilirsin,
canı ne kadar çekiyorsa alabilirsin.
Ama bir şartım var, bebeğiniz doğar doğmaz onu bana
vereceksiniz.” Kadının kocası cadının korkusundan bu
şartı hemen kabul etmiş.
Birkaç
hafta sonra bebek doğmuş.
Daha hemen o gün cadı gelip yeni doğan bebeği almış.
Bebeğe Rapunzel adını vermiş. Çünkü annesinin ne yapıp
edip yemek istediği
bahçedeki marul türünün adı da Rapunzel’miş.
Cadı
küçük kıza çok iyi bakmış. Rapunzel oniki yaşına
gelince, dünyalar güzeli
bir çocuk olmuş. Cadı bir ormanın göbeğinde, yüksek bir
kuleye yerleştirmiş onu. Bu kulenin hiç merdiveni
yokmuş, sadece en tepesinde küçük bir penceresi varmış.
Cadı
onu ziyarete geldiğinde, aşağıdan “Rapunzel, Rapunzel!
Uzat altın sarısı saçlarını !” diye seslenirmiş.
Rapunzel uzun örgülü saçlarını pencereden uzatır, cadı
da onun saçlarına tutuna tutuna yukarı tırmanırmış.
Bu
yıllarca böyle sürüp gitmiş. Bir gün bir kralın oğlu
avlanmak için ormana girmiş. Daha çok uzaktayken güzel
sesli birinin söylediği şarkıyı duymuş. Ormanda atını
oradan oraya sürmüş ve kuleye varmış sonunda. Fakat sağa
bakmış, sola bakmış, ne merdiven görmüş ne de yukarıya
çıkılacak başka bir şey.
Bu
güzel sesin büyüsüne kapılan Prens, cadının kuleye nasıl
çıktığını görüp öğrenene kadar hergün oraya uğrar olmuş.
Ertesi gün hava kararırken, alçak bir sesle “Rapunzel,
Rapunzel! Uzat altın sarısı saçlarını !” diye
seslenirmiş. Sonrada kızın saçlarına tutunup bir çırpıda
yukarı tırmanmış.
Rapunzel önce biraz korkmuş, çünkü o güne kadar cadıdan
başkası gelmemiş ziyaretine. Fakat prens onu şarkı
söylerken dinlediğini, sesine aşık olduğunu anlatınca
korkusu yatışmış. Prens Rapunzel’e evlenme teklif etmiş,
Rapunzel’de kabul etmiş,
yüzü hafifçe kızararak.
Ama
Rapunzel’in bu yüksek kuleden kaçmasına imkan yokmuş.
Akıllı kızın parlak bir fikri varmış. Prens her
gelişinde yanında bir ipek çilesi getirirse, Rapunzel’de
bunları birbirine ekleyerek bir merdiven yapabilirmiş.
Her
şey yolunda gitmiş ve cadı olanları hiç farketmemiş.
Fakat bir gün Rapunzel boş bulunup da. “Anne, Prens
neden senden daha hızlı tırmanıyor saçlarıma?” diye
sorunca herşey ortaya çıkmış.
“Seni
rezil kız! Beni nasıl da aldattın! Ben seni
dünyanın kötülüklerinden korumaya
çalışıyordum!” diye bağırmaya başlamış cadı öfkeyle.
Rapunzel’i tuttuğu gibi saçlarını kesmiş ve sonrada onu
çok uzaklara bir çöle göndermiş.
O gece
cadı kalede kalıp Prensi beklemiş. Prens, “Rapunzel,
Rapunzel! Uzat altın sarısı saçlarını !” diye
seslenince. cadı Rapunzel’den kestiği saç örgüsünü
uzatmış aşağıya. Prens başına neler geleceğini bilmeden
yukarıya tırmanmış.
Prens
kederinden kendini pencereden atmış. Fakat yere düşünce
ölmemiş, yalnız kulenin dibindeki dikenler gözlerine
batmış. Yıllarca gözleri kör bir halde yitirdiği
Rapunzel’e gözyaşları dökerek ormanda dolaşıp durmuş ve
sadece bitki kökü ve yabani yemiş yiyerek yaşamış.
Derken
bir gün Rapunzel’in yaşadığı çöle varmış. Uzaklardan
şarkı söyleyen tatlı bir ses gelmiş kulaklarına.
“Rapunzel! Rapunzel!” diye seslenmiş. Rapunzel, prensini
görünce sevinçten bir çığlık atmış ve Rapunzel’in iki
damla mutluluk göz yaşı
Prensin gözlerine akmış. Birden bir mucize olmuş,
Prensin gözleri açılmış ve Prens görmeye başlamış.
Birlikte mutlu bir şekilde Prensin ülkesine gitmişler. Orada halk
onları sevinçle karşılamış. Mutlulukları
ömür boyu hiç bozulmamış |