Açgözlü iki kardeş bu durumdan hiç hoşlanmamışlar.
Yatakta yatmak ve oflayıp puflamaktan başka bir şey
yapmaz olmuşlar. Evin bütün işleri Güzel’e kalmış.
Bir
zaman sonra tüccar kayıp gemilerinden birinin limana
ulaştığını duymuş. Haberin
doğru olup olmadığını öğrenmek için yola çıkmadan önce
kızlarına, dönüşte size ne hediye getireyim,
diye sormuş. Açgözlü iki kardeşin neşeleri hemen yerine
gelmiş.
“Elbiseler ve mücevherler!” isteriz demişler.
“Peki
ya sen Güzel?” diye sormuş tüccar.
“Bir
gül. O bana yeter,” demiş Güzel.
Birkaç
gün sonra tüccar evine dönmek üzere üzgün üzgün yola
koyulmuş. Yine yoksulmuş, çünkü son gemiden ona kalan
paraları da dolandırıcılara kaptırmış. Akşam
karanlığı bastırırken bir ormana varmış. Orman hem
karanlık, hem de soğukmuş. Şimşekler çakıyor, rüzgâr
yerden karları havalandırıyormuş. Uzaklardan kurtların
uluma sesleri geliyormuş.
Tüccar
nereye gittiğini bilmeden atıyla birlikte karların
üzerinde bata çıka saatlerce yol almış, derken birden
ileride pencerelerinden dışarı parlak ışıklar sızan son
derece güzel bir şato görmüş. Ama bu çok garip bir
şatoymuş, çünkü şöminelerinde harıl harıl ateş
yanmasına, bütün odaları gün gibi aydınlık olmasına
rağmen ortada kimsecikler yokmuş. Tüccar seslenmiş,
seslenmiş, cevap veren olmamış. Sonunda, beklemenin bir
anlamı olmadığını anlayınca, atını ahıra bağlamış ve
salondaki uzun masanın üzerinde hazır bekleyen yemeği
yemiş. Sonra bir yatağa yatıp uyumuş.
Sabah uyandığında onun için bırakılmış yeni giysiler bulmuş
yanı başında. Aşağıda da güzel bir kahvaltı onu
bekliyormuş.
“Bu
şato, bana acıyan iyi kalpli
bir periye ait herhalde,” demiş tüccar.
“Ona
bir teşekkür edebilseydim keşke.”
Tüccar
şatodan ayrılırken, bahçedeki gülleri fark etmiş. ‘Hiç
yoksa Güzel’e verdiğim sözü yerine getireyim,’
demiş içinden. Güllerden birini koparmış. Ama koparır
koparmaz müthiş bir kükremeyle inlemiş her yan.
Çalıların arkasından korkunç görünüşlü bir canavar
çıkmış. Öylesine korkunçmuş ki, tüccar neredeyse
korkusundan bayılacakmış.
“Seni
değer bilmez adam!” diye kükremiş Canavar. “Hayatını
kurtardım! Seni besledim, giydirdim! Sen kalkmış güzel
güllerimi çalıyorsun. Hemen ölmeyi hak ettin!”
Tüccar
Canavar’ın karşısında diz çökmüş. “Gülü kızlarımdan
birine götürecektim efendim,” demiş.
“Ben
efendi falan değilim, bir Canavar’ım,” diye hırlamış yaratık.
Sonra tüccarın tepesine dikilmiş. “O değerli kızlarına
gelince... Git, sor bakalım onlara, hayatına karşılık
içlerinden biri gelip benimle birlikte yaşar mı? Bu
teklifimi kabul eden
olmazsa, üç ay içinde öleceksin.”
Tüccar
gün ışığıyla aydınlanmış ormanın içinden, üzgün bir
şekilde atını sürüp evine dönmüş. Evde iki bencil kız
kardeş babalarının
başından geçen korkunç maceraları dinlerken kıllarını
bile kıpırdatmamışlar. Babaları onlara giysi ve mücevher getirmedi diey küplere
binmişler. Ama Güzel onlar gibi yapmamış.
“Baba, izin ver ben gideyim,” demiş hiç tereddüt etmeden.
“Tabii sen gideceksin, suç senin,” demiş kardeşleri. “Gül
isterim diye tutturmasaydın, Canavar babamızı
öldürmeyi düşünmeyecekti.”
Üç ay
geçince tüccar şatoya Güzel’le birlikte gitmiş. Her şey
orayı ilk gördüğü gibiymiş: etrafta yine kimsecikler
yokmuş, sofra hazırmış. Yemeklerini
yemeyi bitirdiklerinde Canavar ortaya çıkmış. Güzel
korkusundan tir tir titremeye başlamış, çünkü Canavar babasının
anlattığı kadar korkunçmuş, hatta daha da korkunç!
“Buraya kendi isteğinle mi geldin?” diye sormuş Canavar.
“Evet,” demiş Güzel.
“O
zaman baban sabah olunca buradan
gidecek ve bir daha buraya hiç gelmeyecek.”
Sabah olup da babası gidince
Güzel tek başına kalmış. Önce bir süre ağlamış, ama
sonra gördüğü rüyayı hatırlayıp biraz olsun rahatlamış.
Rüyasında bir peri, “Üzülme, babanın hayatını kurtarmak için gösterdiğin bu cesaret
karşılıksız kalmayacak,” demiş ona.
‘Belki
de bu yaşama alışırım,’ diye düşünmüş, neşesi yerine gelmiş
azıcık. Bahçede dolaşmış, güllere bakarken içi hüzünle
dolmuş. Sonra şatonun içini gezmiş. Oda kapılarından
birinin üzerinde adının yazılı olduğunu görünce çok
şaşırmış. Kapıyı açıp içeri bakmış. Oda tam istediği
gibi döşeliymiş, kitaplarla, müzik
aletleriyle doluymuş.
‘Canavar beni burada rahat ettirmeye çalıştığına göre,
bana zarar vermez herhalde,” diye düşünmüş Güzel.
Sonra
bir kitap almış eline. Kitabın
üzerinde altın yaldızla, “Sevgili Kraliçem. Her isteğin
emirdir benim için,” diye yazıyormuş.
“Şu
anda babamı görebilseydim keşke!” demiş Güzel yüksek sesle Bunu
der demez odanın öte ucundaki aynada babasının
görüntüsü belirmiş. Böylece Güzel’in yalnızlık duygusu
ve ev hasreti biraz olsun geçmiş.
O gece yemekte Canavar ortaya çıkmış. “Seni izlememe izin verir
misin Güzel?” diye sormuş.
“Buranın sahibi sizsiniz,” demiş Güzel.
“Hayır,” demiş Canavar. “Şatom senin emrindedir.
İstersen hemen giderim.”
Canavar bir an duraksamış.
“Yalnız bir şey soracağım. Beni çok mu çirkin
buluyorsun?”
Güzel
ne diyeceğini bilmemiş önce. Sonra başını kaldırıp
Canavar’a bakmış. “Bunu söylemek istemezdim, ama doğruyu
söylemem gerek. Evet, çirkin buluyorum,” demiş.
Güzel,
yemeğini bitirince Canavar, “Benimle evlenir misin?”
diye sormuş.
“Hayır
Canavar, asla,” demiş Güzel.
Canavar derin bir iç geçirirken çıkardığı ses, tüm
şatoda yankılanmış.
Her
gece saat dokuzda Canavar konuşmak için Güzel’in yanına
geliyormuş. Güzel, gün geçtikçe Canavar’a alışmaya
başladığını fark etmiş. Hatta geç kaldığında onu merak
bile ediyormuş. ‘Keşke,’ diyormuş, ‘bu kadar çirkin
olmasaydı! Keşke ikide birde bana evlenme teklif
etmeseydi! Çünkü Güzel, Canavar’ın, evlilik teklifini
geri çevirdiğinde çıkardığı o sesten çok korkuyormuş.
Canavar bir gün, “Beni sevmeyebilirsin ama, beni bırakıp
gitmemeye söz vermelisin,” demiş. Her günü birbirine
benzeyerek üç ay böyle geçmiş.
Derken
bir gün Güzel aynada babasının
hasta olduğunu görmüş. Hemen Canavar’a babasına
bakmak için eve gitmek istediğini söylemiş.
“Gidebilirsin, Güzel,” demiş Canavar. “Ama geri
dönmezsen kederimden
öleceğimi biliyorsun, değil mi? Korkarım ki, babanın
yanında kalmak isteyeceksin ve dönmeyeceksin. Ama eğer
fikrini değiştirir de dönmek istersen, yüzüğünü
yatağının yanındaki sehpaya koyman yeterli. Sabah olduğunda şatomda açacaksın gözlerini.”
“Bir
hafta sonra döneceğim, söz,” demiş Güzel.
Ertesi
sabah Güzel, babasının
evinde, kendi yatağında açmış gözlerini. Babası
onu karşısında görünce çok sevinmiş, kendini daha iyi
hissetmiş. O gün öğleden sonra, kısa süre önce evlenmiş
olan kız kardeşleri babalarını
ziyarete gelmişler. Eve geldiklerinde babalarının
biricik kızını karşılarında görünce kıskançlıktan ve
öfkeden çatır çatır çatlamışlar.
“Dinle!” demiş iki kardeşten biri. “Ona bir oyun
oynayalım. Burada bir hafta daha kalmasını sağlayalım. O
zaman Canavar gelip onu öldürür.” Bağırıp çağırıp onu
kötülemek yerine, iki kardeş gözlerine soğan sürüp
Güzel’in karşısına yaşlı gözlerle çıkmışlar ve ondan
ayrılmak istemedikleri için ağladıklarını söylemişler.
Güzel bir hafta daha kalmaya söz vermiş.
Çok
geçmeden Güzel, Canavar’ı babasını
özlediği kadar özlediğini fark etmiş. Bir gün rüyasında
Canavar’ı şatonun bahçesinde kaskatı ve cansız yatarken
görmüş. Uyandığında, ‘Benim yaptığım düpedüz
acımasızlık!’ diye düşünmüş. Hemen yüzüğünü parmağından
çıkarıp, başucundaki sehpanın üzerine koymuş. Sabah
gözlerini Canavar’ın şatosunda açmış.
O
günün akşamı Canavar’ı beklemiş. Saat dokuz olmuş.
Canavar gelmemiş. Dokuzu çeyrek geçmiş, ortalarda yok.
Birden endişe içinde koşa koşa şatodan bahçeye çıkmış.
Canavar bahçede boylu boyunca yatıyormuş. ‘Onun ölümüne
neden oldum!’ diye düşünmüş Güzel. Hemen ona sarılmış.
Canavar’ın kalbi hâlâ atıyormuş!
“Artık
dönmezsin diye düşündüm. Yemeden içmeden kesilip ölmeye
hazırlandım,” demiş Canavar fısıltılı bir sesle.
“Ama
ben seni seviyorum Canavar!” demiş Güzel. “Seninle
evlenmek istiyorum.”
O anda
tuhaf bir şey olmuş. Birden sanki şato daha bir güzel,
daha bir ışıltılı hale gelmiş. Güzel bir süre etrafına
bakınmış, sonra tekrar Canavar’a çevirmiş başını. Fakat
Canavar yerinde yokmuş. Yattığı yerde şimdi genç ve
yakışıklı bir prens duruyormuş.
“Ben
Canavar’ı istiyorum,” diye ağlamaya başlamış Güzel.
Prens bu sırada ayağa kalkmış.
“Canavar benim,” demiş. “Kötü bir peri bana büyü
yapmıştı. Beni yüzüne bakılamayacak kadar çirkin bir yaratığa
dönüştürmüştü. Bana benimle evlenmek istediğini
söylemeseydin, hayatımın sonuna kadar öyle kalacaktım.”
Prens
Güzel’i şatoya götürmüş. Şatoda Güzel, babası
ve rüyasında gördüğü iyi periyle karşılaşmış.
“Gösterdiğin cesaretin ödülünü aldın,” demiş iyi peri
Güzel’e.
Peri sihirli değneğini sallamış. Birden şatodaki
herkes Prens’in topraklarında bulmuş kendini. Orada halk
coşku ve alkışlarla karşılamış Prens’i. Çok geçmeden
Güzel ve Canavar evlenmişler. Dünyanın gelmiş geçmiş en mutlu
Prens ve Prensesi olmuşlar. |