“Yo, olamaz!” demiş yumurtalardan birinin henüz
çatlamamış olduğunu görünce.
O
sırada oradan geçen bir ördek, “Yuvanda hâlâ çatlamamış
iri bir yumurta var,” demiş. “Bahse girerim bir hindi
yumurtasıdır.”
“Hindi
yumurtasıymış, höh! O benim yumurtam,” demiş anne ördek
ters ters. İç çekerek yumurtanın üstüne oturmuş.
Bu son
yumurta da çatlayınca içinden iri, çirkin bir ördek
yavrusu çıkmış. Anne ördek bu yavruyu görünce onun
çirkinliğinden biraz utanç duymuş.
“Neyse
ki diğer yavrularım güzel,” diye düşünmüş ve artık daha
fazla vakit kaybetmeden çiftliğe gitmek istediği için
yavrularını peşine takarak suya girmiş.
“Çirkin olanı hiç olmazsa iyi yüzüyor,” demiş anne ördek
kendi kendine. “Öyleyse hindi olamaz. Çünkü hindiler
yüzemez. Belki büyüdükçe güzelleşir. Belki bir süre
sonra da büyümesi durur.”
Ne
yazık ki tam tersi olmuş. Çirkin Ördek giderek daha da
büyümüş ve diğer ördeklerden daha da farklılaşmış.
Çevresindeki hayvanlar onu hiç rahat
bırakmıyor, onunla hep ‘Çirkin Ördek’ diyerek alay
ediyormuş. Kardeşleri bile vak vak
edip başının etini yiyor, “Seni bir kedi kapsa
da senden kurtulsak,” diyorlarmış. Tavuklar onu
kovalıyor, onlara yem veren kız da ayağıyla onu ittirerek
yemlerin yanından uzaklaştırıyormuş.
Çirkin
Ördek bütün bunlara daha fazla dayanamamış. Çitlerin
üzerinden uçarak atlamış ve çiftliği iyice geride
bırakıp yaban
ördeklerinin yaşadığı yere gelene kadar hiç durmadan
yürümüş. Fakat yaban
ördekleri de onun çirkin olduğunu düşünmüşler ve onunla
dostluk kurmak istememişler.
Çirkin
Ördek yapayalnız ortada kalmış. Ağaç dallarıyla
çitlerdeki küçük kuşlar bile onu görünce
kaçışıyorlarmış. “Çirkin olduğum için kaçıyorlar,” demiş
kendi kendine.
Tek
başına oradan oraya dolaşmış durmuş. Bir ara, iki yaban
kazıyla dost olmuş, fakat onlar da avcıları görünce uçup
gitmişler. Bir seferinde de yaşlı bir kadın onu tutup
evine götürmüş, ama kadının kedisiyle tavuğu, “Hem suyu
seven, hem de yumurtlamayan kuş mu olur?” diyerek onunla
alay edince dayanamayıp oradan da kaçmış.
Sonra
mevsim değişmiş. Ağaç yaprakları sararıp solmaya
başlamış. Bir akşam üzeri, güneş batarken bembeyaz
tüylü, büyük ve güzel kuşlardan oluşan bir kuş sürüsü
Çirkin Ördek’in tam önünden, çalıların arasından
havalanmış. Uçarken dalgalanıyormuş gibi hareket eden
çok zarif, uzun boyunlu kuşlarmış bunlar.
“Bekleyin beni!” diye seslenmiş Çirkin Ördek, ama kuşlar
kocaman kanatlarını açar açmaz gökyüzünün
derinliklerinde kaybolmuşlar. Çirkin Ördek sevincinden
suyun içinde bir fırıldak gibi dönmeye başlamış, sonra
hızını alamayıp suyun dibine dalıp çıkmış. Boğazından
çıkan garip sesler onu bile korkutmuş. O beyaz tüylü
kuşları bir türlü aklından çıkaramıyormuş. Ne cins
kuşlarsa onlar, onları çok sevmiş.
Kış
pek uzun ve sert geçmiş. Çirkin Ördek birkaç kez ölümden
dönmüş. Bir seferinde buzun üstünde az kalsın
donuyormuş. Neyse ki oradan geçmekte olan bir çiftçi onu
görmüş de kurtarmış. Sonunda kış bitmiş bahar gelmiş ve
Çirkin Ördek uçabildiğini keşfetmiş, öyle suyun üstünde değil çok daha
yüksekte, gökyüzünde.
Bir
gün kanatlarının gücünü denerken aşağıda, bir derede
daha önce gördüğü o beyaz tüylü kuşlardan birçoğunun
yüzdüğünü görmüş. Bir an bile düşünmeden, “Aşağı
iniyorum,” diye kararını vermiş. “Çirkin de olsam
onların yanlarına gideceğim.” Böylece dereye, suyun
üzerine inmiş.
Kıyıda
iki çocuk beyaz kuşlara ekmek kırıntısı atıyormuş.
Çirkin Ördek’i görünce hemen annelerine, “Anne bak!”
demişler. “Bir kuğu daha var orada! Bu kuğu
diğerlerinden daha güzel hem de!”
Çirkin
Ördek çocukların ne demek istediğini anlamamış. Beyaz
kuşlar arkalarına dönüp ona bakınca utancından boynunu
bükmüş. “İsterseniz siz de Çirkin Ördek diye alay edin.
Umurumda değil artık!” demiş içinden.
Sonra,
başını kaldırırken suda ilk kez kendini görmüş. Upuzun
bir boynu, bembeyaz, harika tüyleri varmış.
“Merhaba!” demişler diğer kuğular. “Hoşgeldin.” Sonra hepsi
suyun üstünde ona doğru süzülmüşler. Hiçbiri çiftlikteki
kuşlar gibi ona alay ederek bakmıyorlarmış. Boyunlarını
zarifçe eğerek, “Ne kadar güzelsin,” diyorlarmış sanki.
Çirkin Ördek, “Demek ben Çirkin Ördek değilmişim.
Bir kuğuymuşum!” diyerek sevinçle çırpmaya başlamış
kanatlarını. |